Her zamanki halim, derdim muradım…‏

Bir hikaye anlatsam bana dair
bilir misin çaresizliği?
Öyle düğümler atılmış ki;
çözdüğümü sandığımda
yeni bir kördüğüme gidiyor
parmaklarım…

Sözcükler değişir mi?
Çıkarken dudaklardan…
Gönül aklı çeliyor,
beyaz derken kara çıkıyor ağızdan…

Ruhumun esareti,
kaybettiriyor,
ne varsa bana ait her şeyi…
Gölgen bile yetiyor
yitiriyor gönül kendini sarhoş,
oluyor bir serseri;
biraz şaşkın, hatta korkak…
Çok pejmürde…
Esir pazarında sanki…

Elinde şaklayan kırbacın,
sesim; dilindeki acın,
boynumda pençik,
gösteriyor,
koskoca bir evren;
ve yalnız
tek sahibesi sen…

Utanıyorum…
Konuşamıyorum, unutuyorum
bütün bir dünyayı…
Tekrarladığım;
duyduğum hep dil yarası,
sadece söyleyebiliyorum
kalbimdeki sevginin küçücük bir damlası…
Bazen zorluyorum hayali,
hatırlamıyorum bir başka hayatı
tümden silinmiş oluyor
sanki geçmişin
onca yaşanmışlıkları…
Ceylan gözlerin,
Hiddetin şahin,
kıyamette gibiyim titriyorum;
tutuluyor nutkum,
şaşırıyorum,
anlamsız bölüyorum
sana ait bütün kelimeleri…
Bir şeyler söylüyorum
ama ne? Beyhude,
anlatamadığım derdim
bütün bildiklerim,
dileklerim
tek hece oluyor mahzun dilimde…

Karşımda; çatılmış yay kaşların
sanki sorgu sual meleği…
Günahkârım dilim dolaşıyor;
ediyorum durmadan sürçe lisanı…
Oynuyorum bozulmuş miskin taş plağı
Dudaklarım tekrarlıyor hep aynı nakaratı
Ya da hep susuyor,
susup bakıyorum
temaşası sen cenneti…
Ne zaman yutkunsam
baş başa kalsam
baksam nur yüzüne,
boğuluyorum, kahrolası
kayboluyor,
kaçıp gidiyor
saklanıyor o aptal cesareti…
Derdim, muradım;
bitmiyor, bitmeyen aşkım…
Sen; Şems’sin…
Ben; sende yok olmuş biçare…

Orhan ÇİMEN

 

Bu yazı Genel kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.